top of page
Yürüyüş İnsanlar

Sosyoloji Bilimi Nasıl Doğdu? Kurucu Sosyologlar ve Sosyolojinin 200 Yıllık Tarihi!

Güncelleme tarihi: 16 Mar

Fransız Devrimi

Sosyoloji, modern bilimlerin en gençlerinden biri olarak kabul edilir ve 19. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Toplumsal yapıları, kurumları, normları, ilişkileri ve değişimleri anlamaya çalışan bu disiplinin gelişimi, Batı dünyasında meydana gelen büyük toplumsal dönüşümlerle yakından ilişkilidir. Peki sosyolojiyi yaratan nedir? Şimdi hem sosyolojinin ne olduğunu ve nasıl doğduğunu hem de bu 200 yıllık süreci ayrıntılı bir şekilde inceleyelim:


SOSYOLOJİ NEDİR?

Sosyoloji, toplumları, sosyal ilişkileri ve insan davranışlarını inceleyen bir bilim dalıdır. Bireylerin sosyal yapılar içindeki rollerini, etkileşimlerini ve toplumsal normları anlamaya çalışır. Kısaca insanın yapıp ettikleriyle ilgilenir. Sosyoloji, kültür, aile, din, ekonomi, sınıf ve politika gibi alanlarda araştırmalar yaparak toplumsal olguları analiz eder. Bu disiplin, toplumsal değişim, eşitlik ve adalet gibi konular üzerinde de durarak, toplumların işleyişini açıklamayı amaçlar. Bourdieu'a göre sosyolojinin hedefi insanlara yaptıklarının, olduklarının anlamını vermektir. Ama buradaki anlam, Foucoult'un deyişiyle sosyolojinin size o düşünsel aleti edavatı sağlamasıdır.


SOSYOLOJİNİN DOĞUŞU

Sosyolojinin 19. yüzyılda ortaya çıkışı, sanayi devrimi ve Fransız ihtilali, Aydınlanma ve sekülerleşme dönemi düşünce hareketleriyle doğrudan ilişkilidir. Bu dönemde Avrupa’da yaşanan hızlı toplumsal değişimler, kırsal alanlardan kentlere göçler, sanayileşme, politik devrimler özellikle Fransız ihtilali, kapitalizm, geleneksel sosyal yapıların sarsılmasına yol açtı. Toplumu bilimsel yöntemlerle inceleme ihtiyacı bu süreçte ortaya çıktı.


a. Sosyolojinin Doğuşundaki Tarihsel Gelişmeler

Sosyolojinin ortaya çıkışında dinin, özellikle de Kilise’nin rolü oldukça önemlidir. Din ve Kilise, özellikle Orta Çağ boyunca Avrupa toplumunun en merkezi kurumlarından biri olmuştur. Ancak, sosyolojinin doğuşu, dinin toplumdaki etkisinin azalmaya başladığı, özellikle Aydınlanma Çağı'ndan sonra gerçekleşen toplumsal, siyasi ve ekonomik dönüşümlerle yakından bağlantılıdır. Bu süreç, Kilise’nin toplumsal hayattaki egemenliğinin sorgulanmasına ve toplumun başka açılardan incelenmesine yol açmıştır.


1. Orta Çağ’da Kilise’nin Toplum Üzerindeki Egemenliği

Orta Çağ boyunca Avrupa'da din, toplumun en önemli belirleyicilerindendi ve Kilise, hem siyasi hem de sosyal yaşamın merkezindeydi. İnsanlar için ahlaki, toplumsal ve ekonomik düzenlemeler büyük oranda dinin öğretisiyle şekilleniyordu. Kilise, hem bilimsel hem de felsefi düşüncenin üzerinde büyük bir otoriteye sahipti ve toplumun nasıl yönetileceği konusunda dini normlar belirleyiciydi.


2. Aydınlanma ve Kilise’nin Otoritesine Meydan Okuma

Sosyolojinin ortaya çıkışını tetikleyen en önemli dönemlerden biri Aydınlanma Çağı’dır (17.-18. yüzyıllar). Bu dönem, aklın ve bilimin ön plana çıkarıldığı, dogmatik düşüncenin sorgulanmaya başlandığı bir dönemdir. Aydınlanma düşünürleri, Kilise’nin geleneksel otoritesine ve dine dayalı toplumsal düzene karşı çıkmış, toplumu ve insan davranışlarını açıklamak için akıl, deney ve gözleme dayanan bilimsel yöntemleri geliştirmeye çalışmışlardır.

Aydınlanma’nın etkisiyle dinin toplum üzerindeki otoritesi zayıflamaya başladı. Toplumsal düzenin dinsel değil, insan yapımı kurumlar ve kurallarla şekillenmesi gerektiği fikri yaygınlaştı. Siyasi ve toplumsal değişim arayışları hız kazandı (Fransız Devrimi gibi). Toplum bilimlerinin, özellikle de sosyolojinin ortaya çıkışına zemin hazırlandı.


3. Fransız Devrimi ve Dinin Toplumsal Rolünün Sorgulanması

Fransız Devrimi (1789), sadece siyasi düzeni değil, aynı zamanda dini kurumların toplumsal yapıdaki rolünü de büyük ölçüde sorguladı. Kilise’nin toplumsal otoritesi ciddi biçimde zayıfladı ve laik devlet fikri güç kazandı. Devrim, aynı zamanda toplumsal düzenin sadece dini otoriteyle açıklanamayacağını gösterdi ve bu da sosyoloji gibi bilimlerin gelişmesine kapı araladı.


4. Sosyolojinin Ortaya Çıkışı

Sosyoloji, tam da Kilise’nin toplum üzerindeki otoritesinin gerilediği ve toplumu anlamak için yeni bilimsel yöntemlerin gerekliliğinin doğduğu bir dönemde gelişti. Dinin yerini giderek bilimsel düşünce, laiklik ve rasyonalite aldı. Bu bağlamda, Auguste Comte gibi sosyolojinin kurucuları, toplumu bilimsel bir temelde anlamaya ve toplumsal düzeni bilimsel yöntemlerle açıklamaya çalıştılar. Comte’un pozitivist düşüncesi, toplumun dini otoriteler yerine bilimsel yasalarla yönetilebileceği fikrine dayanıyordu.


5. Din Sosyolojisi

Sosyolojinin ortaya çıkışında dinin rolü azalmış gibi görünse de, din toplumsal yaşamın merkezi bir unsuru olarak varlığını sürdürdü ve bu nedenle din sosyolojisi gibi alt disiplinler gelişti. Din sosyolojisi, dinin toplumsal yapılar üzerindeki etkisini ve din ile toplum arasındaki ilişkiyi inceler. Örneğin Émile Durkheim, dinin toplumdaki sosyal bütünleşmeyi sağlama işlevini vurgulamıştır. Max Weber, dinin toplumsal eylemleri ve ekonomik gelişmeleri nasıl şekillendirdiği üzerine çalışmalar yapmıştır (örn. Protestan ahlakı ve kapitalizmin doğuşu).


b. Pozitivizm

Auguste Comte, pozitivizmin kurucusu olarak kabul edilir ve toplumsal olayların da doğa bilimleri gibi incelenmesi gerektiğini savunmuştur. Pozitivizm, sosyoloji gibi sosyal bilimlerin gelişiminde önemli bir etki yaratmıştır. Pozitivizm, bilimsel bilginin, gözlem ve deney gibi nesnel verilerle elde edilmesi gerektiğini savunan bir felsefi yaklaşımdır. Bu akım, insan davranışlarını ve toplumsal olguları anlamak için sadece bilimsel yöntemleri kullanmayı ön planda tutar. Pozitivizme göre, metafizik ve soyut kavramlar geçersizdir; dolayısıyla, bilginin yalnızca somut ve ölçülebilir gerçeklere dayanması gerektiği öne sürülür.


c. Antipozitivizm ve Tarihselcilik

Alman düşünürler, özellikle Max Weber ve Karl Marx, pozitivizme karşı çıkıp, toplumun tarihsel, kültürel ve ekonomik bağlamlarda ele alınması gerektiğini savundular. Toplumun sadece bilimsel yasalarla değil, insan davranışlarının anlamları ve motivasyonlarıyla da anlaşılması gerektiğini öne sürdüler.



ÜLKELERE GÖRE SOSYOLOJİ:


Fransa'da Sosyoloji

1. Evrensel Genelgeçer Doğrular:

Fransa'daki sosyolojik yaklaşım, evrensel geçerliliği olan genel doğruları bulmaya yöneliktir. Sosyologlar, toplumların ortak yasalarını ve kurallarını araştırarak, sosyal fenomenlerin arkasındaki nedenleri anlamaya çalışırlar.


2. Tarihin Genel Yasalarının Araştırılması:

Fransa'da sosyologlar, tarihsel süreçlerin belirli yasalarla şekillendiğini varsayarak, bu yasaları ortaya çıkarmaya yönelik çalışmalar yaparlar. Bu bağlamda, sosyolojik araştırmalar geçmişteki olayların ve sosyal değişimlerin uzun dönemli etkilerine odaklanır.


3. Makro Sosyoloji:

Fransa, sosyolojik incelemede makro düzeyde bir yaklaşım benimser. Bu, toplumsal yapıları, kurumları ve geniş sosyal sistemleri inceleyerek, bireylerin bu sistemler içindeki yerlerini anlamaya yönelik bir çabayı içerir.


4. Doğa Bilimleri Modeli Pozitivist:

Fransız sosyolojisi, doğa bilimlerindeki yöntemleri benimseyen pozitivist bir yaklaşımı temsil eder. Bu, sosyolojik verilerin bilimsel yöntemlerle toplanmasını ve analiz edilmesini gerektirir. Sosyolojik olguların nesnel bir biçimde incelenmesi amaçlanır.


Almanya'da Sosyoloji

1. Doğrular Bağlamsaldır:

Almanya'da sosyolojik anlayış, sosyal gerçekliklerin bağlama özgü olduğunu kabul eder. Her toplumun kendine özgü dinamikleri, kültürel faktörleri ve tarihsel arka planları olduğu için sosyolojik doğruların değişken olduğunu vurgular.


2. Tarihselci Görecelikçi:

Almanya'daki sosyologlar, tarihsel bağlamın önemini vurgular. Sosyal olguların anlaşılmasında tarihsel süreçlerin ve kültürel farklılıkların dikkate alınması gerektiğini savunurlar. Bu yaklaşım, sosyolojiyi daha geniş bir bağlamda ele alır.


3. Bilinç-Benlik-Eylemlerin Araştırılması:

Almanya, bireylerin bilinç düzeyleri, kimlikleri ve eylemleri üzerinde durur. Bireylerin sosyal etkileşimlerini ve toplumsal ilişkilerini anlamaya yönelik derinlemesine bir yaklaşım benimser.


4. Mikro Sosyoloji:

Almanya, mikro düzeyde sosyolojik araştırmalara önem verir. Bu, bireylerin sosyal etkileşimlerini, grup dinamiklerini ve kişisel deneyimlerini inceleyerek, toplumsal gerçekliği anlamaya çalışmaktır.


5. Hermeneutik/Yorumsayıcı Anti-Pozitivist:

Alman sosyolojisi, hermeneutik (yorumlama) ve anti-pozitivist yaklaşımlara yönelir. Bu, toplumsal olguların anlamını ve bireylerin deneyimlerini derinlemesine yorumlamaya yönelik bir çabayı ifade eder. Sosyolojik verilerin nesnel bir şekilde incelenmesinin yanı sıra, bireylerin öznel deneyimlerinin de önemli olduğunu savunur.


Sonuç

Fransa ve Almanya'daki sosyolojik geleneklerin farklılıklarını ve benzerliklerini ortaya koymaktadır. Fransa, daha çok makro düzeyde ve pozitivist bir yaklaşım benimserken, Almanya mikro düzeyde, tarihselci ve bağlamsal bir perspektife odaklanır. Her iki ülkenin sosyolojisi, sosyal olguları anlamak için farklı yöntemler ve bakış açıları sunarak, disiplinin zenginliğini artırmaktadır.


Sosyolojik Düşünce

Klasik sosyologların çoğunluğu (Karl Marx, Max Weber, Emilie Durkheim) sosyal sorunların çözülmesi gerektiğini düşünüp "sosyolojik düşünceyi" geliştirdi. Sosyolojik düşünce, toplumsal olguları ve insan davranışlarını anlamak için kullanılan bir düşünme biçimidir. Bireylerin sosyal çevreleriyle olan ilişkilerini anlamak ve toplumsal yapıları incelemek için sistematik, eleştirel ve analitik bir yaklaşımı ifade eder. Bu düşünce tarzı, toplumsal olguların anlaşılmasında derinlemesine bir perspektif sunarak, bireylerin ve toplumların dinamiklerini anlamaya yardımcı olur. Sosyolojik düşünce, toplumsal sorunları çözmeye yönelik pratik uygulamalar geliştirmek için de kullanılır. Eğitim, sağlık, politika gibi alanlarda sosyolojik bilgi ve anlayış, toplumsal sorunların çözümünde önemli bir rol oynar. Ancak bu düşünceye katılmayan sosyolojinin, sorunları çözme ya da toplumsal mühendislik uygulaması olmadığını savunan sosyologlar da vardır. Onlara göre sosyoloji insan eylemlerini ve toplumu anlamaya, açıklamaya çalışan bir bilim dalıdır.


KURUCU SOSYOLOGLAR:

Saint Simon (1760-1825)

Henri de Saint-Simon, sosyolojinin öncülerinden biri olarak kabul edilir. Fransız devrimi sonrası toplumsal değişimlerin etkisiyle, toplumların bilimsel yöntemlerle incelenmesi gerektiğini savundu. Toplumu ekonomik ve endüstriyel temellere dayalı bir şekilde yeniden düzenlemeyi önerdi. Ona göre, bilim insanları ve sanayiciler toplumu yönetmeliydi, çünkü ilerlemeyi sağlayan bu gruplardı. Saint-Simon’un fikirleri, pozitivizmin temellerini atarken, sosyalizm ve teknokrasi, sanayi toplumu, sosyolojik bakış açısı kavramlarına da öncülük etti. Auguste Comte, onun öğrencisiydi ve ondan etkilenerek sosyolojiyi geliştirdi. Saint-Simon, özgün bir sosyoloji teorisi geliştirememiş olsa da 19. yüzyılın diğer klasik sosyologlarına öncülük etmiş ve sosyolojinin şekillenmesine yardımcı olmuştur.


Auguste Comte (1798-1857)

Sosyolojinin ve pozitivizmin kurucusu hatta sosyolojinin papası olarak kabul edilen Auguste Comte, 1830'larda "sosyoloji" terimini icat etti. Sosyolojiyi bir bilim olarak kurumsallaştırdı. Sosyolojinin ilk adı sosyal fizikti, Comte doğa bilimlerini, toplum alanına uygularak toplumsal olanı fizik bilimiyle anlamaya çalışıyordu. Pozitivist bilim anlayışını sosyal olaylara uygulayarak toplumların doğa gibi araştırılabileceğini ve bilimsel olarak incelemenin mümkün olduğunu pozitif felsefe derslerinde anlattı. Toplumları "statik" (durağan) ve "dinamik" (değişim sürecinde) olarak ele aldı. Sosyal dinamik anlayışı Comte'un evrimci anlayışının bir göstergesidir. Bu nedenle Comte, pozitivizmi insanlık dini olarak görür.


Comte, toplumu iki temel düzeyde inceledi:


  1. Toplumsal statik: Toplumun düzen ve yapısını inceler.

  2. Toplumsal dinamik: Toplumların nasıl değiştiğini ve geliştiğini ele alır.


Bu ayrım, Comte’un toplumları durağan bir yapı olarak değil, sürekli bir gelişim ve değişim içerisinde olan bir olgu olarak gördüğünü gösterir.


O, insanlık tarihinin sürekli olumlu yönde ilerleyen ve üç aşamadan meydana gelen bir süreç olarak değerlendirdi:


  1. Teolojik aşama: Olayların tanrıların ya da ilahi güçlerin müdahalesiyle açıklandığı dönem.

  2. Metafizik aşama: Doğaüstü güçler, soyut kavramlar ve felsefi düşüncelerle olayların açıklandığı dönem.

  3. Pozitif aşama: Bilimsel gözlem ve deneylerin olayları açıklamada kullanıldığı dönem.


Karl Marx (1818-1883)

19. yüzyılın ortalarında kapitalist toplumun Alman ve antipozitivist sosyoloğu Karl Marx, sosyolojinin şekillenmesinde önemli bir rol oynadı. Marx, toplumları ekonomik temelleri üzerinden analiz etti. Özellikle kapitalist toplumlarda sınıf çatışması, ekonomik eşitsizlik ve tarihsel materyalizm gibi kavramlarla toplumsal yapıları ele aldı. Ona göre tarihsel maddecilik teorisi bütün insani ve toplumsal olayları üretim kavramı içerisinde açılamaya çalışmıştır. Marx’a göre, tarih boyunca tüm toplumsal gelişmeler sınıf mücadelelerine dayanmaktadır. Ona göre her çağın üretim biçimi o çağın siyasal ve toplumsal düşünce yapısını ve kurallarını belirler. İnsanlar üretim yaparak tarihi oluştururlar. Marx bu çerçevede sınıf ve sınıf çatışması teorisini ortaya koymuştur.


Emile Durkheim (1858-1917)

Durkheim, sosyolojiyi bir bilim olarak kurumsallaştıran en önemli isimlerden biridir. Durkheim, sosyolojiyi nesnel bir bilim olarak görür. Toplumu bireylerin ötesinde var olan bir "sosyal gerçeklik" olarak görmüştür. Toplumsal dayanışma kavramını geliştiren Durkheim, toplumların mekanik (geleneksel) ve organik (modern) dayanışma formlarına sahip olduğunu öne sürmüştür. Ayrıca intihar üzerine yaptığı çalışmalarla, bireysel görünen davranışların bile toplumsal yapılar tarafından nasıl şekillendirildiğini göstermiştir.


Max Weber (1864-1920)

Weber Alman sosyolog ve antipozitivistir. O, toplumu ve bireylerin toplumsal eylemlerini anlamaya yönelik derin analizleriyle tanındı. Toplumsal davranışları anlamak için anlama (verstehen) yöntemini geliştirdi. Modern toplumsal yapıların temelini oluşturan dinamiği rasyonellikte aradı. Weber, kapitalizmin gelişimini, özellikle Protestan ahlakı ile ilişkilendirerek incelemiş ve bürokrasi, otorite tipleri (karizmatik, geleneksel ve rasyonel-legal) üzerine teoriler geliştirmiştir. Yapmış olduğu ideal tip belirlemesinde klasikleşmiş bürokrasi analiziyle sosyolojinin temel kuramsal çerçevesini oluşturmuştur. Toplumu ahlak bağlamında ele alarak dinsel ve ekonomik sistem arasındaki aktivitesini öne çıkarır. Weber'e göre sosyolojinin konusu toplumsal eylemi hermeneutik (yorumlayıcı) tarzda ele almak yönünü, ve sonuçlarını nedensel olarak açıklamaktır. Sosyoloji, sosyal eylemdeki kültürel anlamı, sosyal eylemleri güdüleyen temel kültür haritaları sunar.


Editör Notu

Sosyoloji, yaklaşık 200 yıllık bir geçmişe sahip olmasına rağmen, toplumsal yapıları, değişimleri ve sorunları anlamak için önemli bir bilim dalı haline gelmiştir. Simon, Comte, Marx, Durkheim, Weber gibi öncü isimlerin teorileri ile başlayan bu disiplin, günümüzde küreselleşme, toplumsal cinsiyet, teknoloji, çevre sorunları gibi konulara odaklanarak sürekli evrilmektedir. Benim sosyoloji okumamın en büyük sebeplerinden biri toplumların karmaşık yapısını anlamaya çalışmam, insan davranışlarını açıklanabilir makul bir zemine oturtmaya çabalamamdı. İçinde bulunduğum kültürel yapıyı ve toplumu yirmi yıldır hazmetmeye çalışan biri olarak bu konuda içgüdüsel bir merakım ve bilme isteğim vardı. Aynı zamanda bağlantılı olduğu tüm disiplinleri ve alt dalları da çok seviyor ve ilgileniyordum. Felsefe, psikoloji, antropoloji bunlar hakkında araştırma yapmak, okumak benim için ders değil bir hobi, entelektüel bir etkinlik haline geldi. Zaten şuan da bu metni okumanızın sebebi de bu. İçinde insan olan her şeyi barındıran sosyolojinin ucu bucağı olmayışı sanattan siyasete, psikolojiden felsefeye her şeyi barındırması, hemen hemen her konuda az çok bilgi sahibi olabilme imkanını da beraberinde getiriyor bence. Aynı zamanda sorgulamayı, hak savunmayı, şüphe etmeyi, adalet arayışını, erdemli ve bilge biri olma isteğini de. Açıkçası sosyoloji ve felsefe gibi alanlar ne yaşama ne de ölüme "tutunamayanlar" için gibi geliyor bana. Son olarak çok sevdiğim ve saydığım bir hocamın sözüyle bitirmek istiyorum.

"Sosyoloji ve felsefe kandırılmamaya yarar."

Kandırılmak istemeyen herkesi sosyoloji ve felsefe öğrenmeye davet ediyorum.



KAYNAKLAR


  • Hatice Ö. Sosyolojiye Giriş dersi, kişisel ders notları, 2023.

  • Newman, David M. Sosyoloji, Nobel Yayınları, 3. Basım.

  • Turner, Jonathan H., Leonard Beeghley, ve Charles H. Powers. Sosyolojik Teorinin Oluşumu. Çev. Ümit Tatlıcan, Sentez Yayınları, 2023.

  • Berkay Görkem Coşkun, (2024, 29 Eylül). Sosyolojinin 200 Yıllık Hikayesi - Sosyoloji Nasıl Ortaya Çıktı? | SOSYOLOJİ 101 - B04. Youtube. https://www.youtube.com/watch?v=06ZS2pNMlCU&t=1554s

Comments


Yürüyüş İnsanlar

Bu acı döngüsünden nasıl çıkacagız?

Bizimle iletişime geç

Mail listemize katılın. Yeni içeriklerden haberdar olun.

Abone olduğunuz İÇİN TESEKKÜR EDERİZ

© 2035 by Phil Steer . Powered and secured by Wix

bottom of page